27 Eylül 2017 Çarşamba

Ağlama duvarı

Hamile yazılarından ziyade konuşamadıklarımı burada "çığırma" haline döndü bu blog. Hoşnut değilim. Amacım genel olarak hamilelik süreci içinde kalemle yazamadığım günlüğü buraya yazıp kendime anı bırakmaktı. Geri dönüp baktığımda ise hep bir yakınma, endişe ve buna benzer nahoş duygularımın yeşerdiği bir alan haline döndürmüş olduğumu görüyorum. Mutlu zamanları yazmanın sanki mantığı yokmuş da kötü olanların anlatılası varmış gibi. Ona ihtiyaç duyuyorum aslında. Diğeri zaten zamanda eriyip gidiyor.

Blog amacından sapınca ben!


38. haftayı geçtim. Hala doğurmadım. Hala doğurmasam mı diye düşünüyorum. :D Çünkü beni çok çok çok KOCAMAN panikleten şeyler var. Başa çıkmakta zorlanıyorum. Terapi eğitim sürecim birkaç aylığına askıya alındı. Mecburen. Bir de araya yaz tatili girince epeyce bir zamandır eksik hissediyorum kendimi. Aslında çalışmaya nasıl da ihtiyacım var.

Sorun istediğim şeyi söyleyememek. Dolaylamak. Ve en sonunda ne istediğimi karşı taraf zihin okuyamadığından anlayamadığı gibi olayın dönüp dolaşıp benim mızmızlığıma bağlanması ve kendi içinde daha da büyük kaos oluşturmak. Hele ki hamilelik dönemine eşlik eden bol gözyaşı da işin içine eklenince rezillik diz boyu!

Kocamın bana daha fazla yardım etmesini istiyorum. Bana görev olarak biçilmiş - ki bunu kendim yaptım.- mesela yemek hazırlamak, çamaşırları makineye atmak, ütülenecekleri ve dolayısıyla giyilecekleri ayarlamak, bunu bin kez yazdım ama hayvanlarımızın bakımını yapmak ya da yapılması gerektiğini hatırlatmak gibi şeylerin görev olmaktan çıkıp kişisel sorumluluk haline dönmesini istiyorum. Bunu istediğim için kendime sinir oluyorum. Tipik Türk karı kocası modundayız, bu daha da çok sinirimi bozuyor.

Şu zihniyette bir kadın olsaydım pembik mutfağıma "Gebenin mutlu mutfaği" yazılı panolar alır, her gün zibilyon çeşit yemek pişirir, #sunumperisi yazarak IGde takipçi kasardım.  Ve sonsuza dek mutlu yaşardık. 

Taleplerim daha çok gelecekle ilgili kaygılarımdan kaynaklanıyor. Bugün sabah kahvaltı hazırlarken üç kez yanına gittim ve yataktan kalkmasını söyledim. Gittim, sarıldım, öptüm... İşe gidecek olan o, ama ben sadece ona hazırlık yapmıyorum. Gelecekte de sadece ona hazırlık yapmayacağım. En son geri dönüp baktığımda kafasına kadar pikeyi çekmiş hala yatakta yatıyordu. Ben de o sırada mutfakta cebelleşiyordum. Gözümün önündeki sahne ortalıkta talepkar bir çocuk, kafayı yemiş bir ben ve yatakta karpuz gibi yatan bir koca olunca bir anda yine devreleri yaktım. Yine de sakince, " Hadi ama bak hala kalkmamışsın." dedim. Ve o mızıldanmaya başladı. Ve her zamanki gibi muhabbet en sonunda "Sen bir daha bana kahvaltı hazırlama." ya bağlandı. "Ben bunu sadece senin için yapmıyorum ki." dedim. Ama orada tıkandı gitti konuşma. Sanırım ben de tartışırken çok çabuk küsüyorum. Nereye varacağını bilmediğim için daha fazlasına cesaret edemeyip susup işte burada, çözümsüz bir şekilde yazıyorum. Ay kendimden sıkıldım.

Tam bir korku filmi. İmdb: 8.9


Ne bileyim yaa, ne evlilik, ne çocuk sahibi olmak, ne işe gitmek... Başıma iş aldım diyorum. Evlenmeden önce daha sosyal bir hayatım vardı. Daha çok seyahat ediyordum. Evlilik üstü çocuk ile pranga taktım ayağıma diye düşünüyorum.

Bazen hayat çok sıkıcı ve gereksiz. Bazen de güzel oluyor. Dün güzeldi mesela, bugünü sevmedim.

Kedi bile anladı ev tatsız. Uyandığından beri yataktan çıkmadı köftehor. Oysa şimdilerde evin içinde depar atıyor olması gerekirdi.

8 Eylül 2017 Cuma

Giybetsel konular: Bkz. dayanamamak, utanacagin, pisman olacagin seyler yazmak

Izmir'deyim. Sabahin korunde uyandim, bes bucuk gibi falan olmali. Hemen saate bakmaya girismedigim icin tam emin degilim, namaza kalkanlar yesillendirsin! Neden kalktim? Cunku cis! Neden uyuyamadim cunku kafamda zibilyon tane salak sey var. Bazen bana da geliyorlar.

Bu kez dogumla alakali degil ama. Yani nasil dogurcam bebek nasil olcak ivir zivir kaygisi degil. Biz ne alacagiz, ne eksik falan kaygisi. Kaygi da degil aslinda, gecen gun yazida bahsettigim kocamin ailesi meselesi. Ulan ben guzel guzel pembe dunyamda yasarken anne sen neden beni durup durup kasindiriyorsun diye sormak istiyorum. Yuzune soramiyorum giyabinda sorayim. Psikodramada oyle yapiyoruz, ise yariyor.

Sanirim annem beni azicik boguyor. Anne olmak cok tehlikeli ya, cok effektif bir sey, bir de boyle senelerdir birliktesin ya, bakisindan, durusundan anlayabiliyorsun bazi seyleri; duygusunu anlayip zihnini okuyabiliyorsun. Cok fena ya, ileride benim kiz da boyle seyler dusunecek benim hakkimda, kesin. Ne gorsen onu yasatiyorsun, torpulesen de kaliyor kiymiklar.

Kocam akrabalariyla gorusmez. Babasinin bes mi alti mi ne kardesi var. Kuzenleri var, sevimli de insanlar. Ama ben onlari en son kendi dugunumde gordum. Yok yani iletisimleri, bayramdan bayrama bile gorusmuyorlar. Anasinin da kendi haric uc kardesi var, erkek, isin icinde anne oldugu icin orada bir gorusmezlik, eksiklik falan yok. Birbirlerini arayip soruyorlar. Ama cok da yakin degiller.

Bizim gibi degiller. Ben ailede kosulsuz sevildigimi hissediyorum mesela. Genis aileden bahsediyorum. Hala, teyze, anneanne, eniste, dede, kuzen... Herkes dahil. Dolayisiyla onlardan gordugum guzel ve sicak bir ilgi var, ben de onlara karsi ayni sekilde davraniyorum. Ama ote tarafta yalniziz. Kimse yok, bu duygu da cok tuhaf.

Dun annem yazliktan geldi, bizle beraber gelecek, evi toplayalim diye. Ihtiyacim yok ama ici rahat edecek eminim. Heves ediyor, bari o mutlu olsun diyorum iste. Geldi, evini topladi, hadi hemen gidelim de sunlari sunlari alalim dedi. Benim aklima gelmeyen seyler var yonlendirilmek iyi oluyor bazen. Kocam da anasi kilikli oldugu icin bazen o da beni anlamiyor- bak iste, anne-.

Illa olay bebek kiyafeti almak degil ki. Dun mesela sacma ama agiz bezi aldik sadece. Aklima gelmemisti, evet lazim, uc kurusluk bir sey. Mesela kayinvalide bunlari falan neden dusunmuyor, anlamiyorum. Simdiye kadar, bak neredeyse doguracagim, hala neye ihtiyaciniz var, ne alalim demedi. Sunu da biz almayi dusunuyoruz, ne dersiniz, demedi. Niye boyleler anlamiyorum. Niye ben buna takiyorum bunu hic anlamiyorum. Ulan uykularim kacti nasil bir kafa bu. Cok pis!

Acimasizlik mi yapiyorum? Bana ne mi demeliyim? Acele mi ediyorum? Ya da o kadar cok set ordum ki ben mi durdurdum onlari? Bilmiyorum. Ama bir  yanlislik var gibi hissediyorum. Bak, olay ne aldigi, almadigi falan degil. Onlarin maddi destegine asla ihtiyacim yok. Ama halam sorarken mecburen anne dedigim kadin sormuyor. Nezaketen bile sormuyor.

Kocamin kuzeninin esi de yeni dogurdu. Ailesi de tatilde kocamin ailesinin yanina geldi. Gundem bebek tabii. Kayinvalideye fenaliklar gelmis surekli bebek muhabbetinden dolayi. Bunlar da azcik susluler. Gunumuzde yapilan seromonileri hep yerine getirdiler. Hastane susu, kokusu, tulu, kurabiyesi, mevludu iviri ziviri. Bana diyor ki suratini burusturarak "sen yapacak misin boyle seyler?" Yapmicaktim amk ama sana inat yapcam. Pembe tullerle donaticam her seyi ki dogurdugum belli olsun. Anayim ben diye dolasicam ortada, anne olunca anlardik ya oyle der hep. Zorla anlayacagim bak, gor.

Not: bu yaziyi yazan psikolog oldugu unuttu. Ben uyuzum degil mi? Kesin ben!

4 Eylül 2017 Pazartesi

Geri dönüş



Oohh herkesler deliler gibi tatil yaptı, güneş gördü, denizde yüzdü, bayramını kutladı değil mi?

Ama yine aynı herkesler deliler gibi işe koşturuyor değil mi sabah sabah. Çünkü pazartesi güzellikleri bunlar:D

Image result for monday

Ben iş meselesini bayramdan önceki hafta kapatmıştım. Şimdi tabii ki deneyimli bir grup eminim kıh kıh gülüyordur bana, "Bunlar iyi günlerin gebeee, sen bi' de çocuk olduktan sonra gör, işe gitmeyi bile özleyeceksin!"

Şaka değil, tatil iyi güzel ama boşluk bana iyi gelmiyor. Sabah kocam işe giderken kendimi kötürüm gibi hissettim. "Sen gelemezsin, sen evde kal!"

Son yazdığımdan bu yana üç hafta geçti, 35. haftanın içindeyim, doğurabilir sınırlar içinde. Ne ile karşılaşacağım her geçen gün biraz daha endişelendiriyor beni. Ve ister istemez bedenime de yorgunluk, yoğunluk olarak dönüyor. Tuvalet musluğunu çevirememek nasıl büyük bir acıdır bilir misin Abidin? Parmaklarım eklem yerlerinden düğümlenmiş gibi uyanıyorum, sanki geceden alçıya almışlar da sabaha tek parça kalkmışım gibi. Herkesin ayağı şişer benim ellerim şişiyor. Keşke tersi olsaydı.


Image result for fat hand
Herr yerlerim şiş!

Ah deniz... Deniz nasıl iyi geliyor anlatamam. Hala bir grup insan "Aaa denize mi giriyorsun sen?" diye beni be hamile göbeğimi kınıyor, aldırmıyorum, gülümseyip geçiyorum.

Ama çemkiriyorum da. Yakınlarıma. Daha çok anneme.
Şimdi düşününce inan ki çok üzülüyorum ama daha çok maruz kalınan daha rahatsız edici oluyor. Aileden uzakta kaldığım zamandan beri aramız hem daha iyi, hem nispeten az zamanımız olduğu için beraber geçirdiğimiz zamanı otla bokla harcamıyoruz. Bkz. Kaliteli zaman. Fakat ne zaman ki yazlık sezonu açılıyor ve biz birkaç günlüğüne değil de en az bir haftalığına yanlarında oluyoruz o zaman ya babam ya annem ikisinden biri ile artık kim kime denk getirirse eskisi gibi müdahaleli sevgiler ortaya çıkmaya başlıyor. Müdalaheyi kimse istemiyor ama kimse de yapmaktan geri kalmıyor.

Bu seferki bombaları çoğunlukla annem patlattı. Aşşırı ilgili, aşşırı hassas, sanki ölecekmişim gibi davranmaya başladı bana. Telaşlı, endişeli, gözlerde hep bir "İyi misin, ne olur iyi ol!" ifadesi. "Yav kadın, bir sakin ol ya, ölmüyorum da, hem iyiyim aynı zamanda, nedir senin derdin?" diye çok iç geçirdim. Doğumda yanımda olmak istediğini dile getirdi. Dile getirmekten çok bunun zaten normal akışının böyle olduğuna o kadar emin bir şekilde konuştu ki istemiyorum dediğimde üzüldü, ağlayacak gibi oldu. En sevmediğim şey! Şimdi kim geri adım atacak, merak ediyorum. Umarım ısrarını sürdürmez ve umarım onu ve hatta kimseyi neden yanımda istemediğimi anlayabilir. Yoksa yine bana hüsran yine bana hasret var.

Uzak en güzeli. Onları uzaktan sevmek hakikaten en güzeli.

Bu arada gıymet mode is on: Kocamın ailesi hala bir şeye ihtiyacımız var mı yok mu sormadılar, bebeğe çöp almadılar, kendi deyişiyle bebeğe öyle çaput maput almayacakmış, nasıl olsa hediye çok geliyormuş, zaten hemen küçülüyormuş, gerek yokmuş. Hiç mi heyecanın yok senin kadın ya. Bir yandan müdahale etmeyecek kadar ilgisiz davranması güzel, bir yandan da kıllanıyorum. Ne tuhaf herkes. Biri deliler gibi abartmaya meylederken biri de g.tümde değil gibi davranıyor. Kafam karışıyor benim de. Neyse, çok da ayrıntıya girmeye gerek yok, gıymet mode is off.

Artık işe gitmediğime göre evdeki bilgisayarı kullanmak zorundayım. Götüm çıkıyor hesabı açık unutacağım, birilerine yakalanacağım diye. Bilmesinler istiyorum, yoksa yazamam, yakınamam. Bu kadar ara vermemin bir nedeni de bu. Kocamla yapışık ikiz gibi dolaştığımız için "Bakim bakim, napıyosun?" deyip burnunu sokma ihtimali yüksek, o yüzden onun yanında ellemiyorum buraları hiç. Eyyy özgürlük!

Cuma günü İzmir'deki doktora gideceğiz. Her şey çok daha yakınlaşmaya ve gerçek olmaya başladı. Hamile olmayı hiç sevmedim. Hadi bu yine geçici bir durum. Ya anne olmayı da sevmezsem? Kedi annesi olmak çok eğlenceli ama insan? İnsan korkutuyor be!