13 Haziran 2017 Salı

Bazı anlaşmazlıklar


Bu sabah da her zamanki rutinimizde uyandık. Kedi yatağın kenarını tırmalamaya başladığında saat 05.30 sularındaydı. Bunu son zamanlarda fazlasıyla huy edindi, bu davranışı nasıl söndürebilim, bilemiyorum.

Bir saat daha uyuma hakkım vardı, alarm 06.15'de çalacaktı. Uykulu hissetmemekle beraber fazla uykuya neden hayır densin? Hele ki yaz aylarının sabah serinliğinde uyumak ne tatlı.

Alarm çaldığında daha önceki uyanışımdan farklı olarak sersemlemiştim. Bu hep böyle olur bende, uyanıp yeniden uyuduğumda uzun süre kendime gelemem, yetmez o kısa uyku bana. Keşke uyumasaymışım diyerek yataktan kalktım.

Artık kendi görevim olarak benimsediğim üst kattaki üç büyük akvaryumu, bir su kaplumbağasını, iki kafes içinde bulunan dört kuşu ve beş yumurtasını beslemeye ve kontrol etmeye çıktım. Kuşların çoğalmasını ben istemedim. İki tane mecburen bakım vermek durumunda kaldığımız kuşumuz vardı, işyerinden kurtarmıştım, uçamasınlar diye kanatlarını keseceklerdi, dayanamadım eve aldım. Kuş bakmak bence en zoru, kokuyorlar, tüyleri uçuşuyor, aşılanmıyor, ve her yere sıçıyorlar. Uçmaları için saldığımızda avizeler, duvarlar perdeler bok içinde kalıyor. Çok tatlılar fakat bakımı gerçekten külfetli.

Diğer iki kuş kocamın "Çoğaltacam da çoğaltacam." sevdası ile bize geldi. Evet yumurtladılar, sanırım önümüzdeki hafta yumurtalardan yeni muhabbet kuşları çıkacak. 5 te 3 tuttursalar evde yedi artı iki de kocamın anasının kuşlarıyla birlikte dokuz muhabbet kuşu olacak. Kim ilgileniyor bu kuşların bokuyla ve yemiyle. Bravo! Ben! Aylardır kafesini temizleyecek diye bekledim, özellikle ellemedim, umrunda olmadı adamın, yine paşa paşa ben temizledim.

Neyse, günlük rutinimi ve keyfimi bozan bir şey değildi bu. Çünkü ne demiştim? Artık bunu görev bildim.

Sonra balıklara yem verdim. Bu da çok zahmetli bir iş değil. Kuşlarla aynı odada duruyorlar. Ama kocam üst kata çıkmaya üşeniyor. Eeeeveet, ben hamileyim, eeveeeet vücudum daha ağır, eeeveeeet balıklar tamamen onun. Ama bazen yem vermeye üşeniyor. Peki sen vermezsen kim besleyecek o hayvanları. Kendi kendilerine yeme ulaşamayacaklarına göre. Devreye vicdanım giriyor, bu görevi de üstleniyorum.

Odadan çıkarken- tam odanın çıkışında kapının dışında kedinin tuvaleti var- köşede bir baktım bir poşet içinde kedi boku duruyor. Bir gün önce temizlemişti. Hamilelikten ötürü ben ellemiyorum kedi kumunu, onu da her seferinde söylemem gerekiyor, gün aşırı temizle diyorum, ben komutla çalışıyorum diyor. -Bu noktada kafamdan küfürler savruluyor ama yazmıyorum, yazmayacağım.- Kumu temizlemiş ve poşeti orada bırakmış. Bir gün önce fark etmemiştim ama gereksiz bir koku vardı. Poşetten geliyormuş demek ki.

Olsun deyip poşeti alıp aşağı kocamı uyandırmaya indim. Çünkü paşam saat yediden önce uyandırılmak istemiyor. -Bu noktada kafamdan anasına sevgilerimi yolluyorum, hayır, bunu da yazmayacağım.-

Uyanıp, kendime gelip, makyaj yapıp, kedinin yemini verip -yemini ve suyunu da ben değiştiriyorum.-, kuşların yem kaplarını temizleyip, balıkları ve kaplumbağayı besleyip, giyindikten sonra öğle arasında artık anasına gidemediği için saçma sapan bir şeyler yemesin diye akşamdan hazırladığım yemekleri saklama kaplarına koydum ki işe götürebilsin diye, yaklaşık 45 dakikaya tekabül ediyor bu, saat yedi gibi kocamı uyandırmaya gittim.

Duygudurumum pozitifti. Uyandırdım kendisini, bi' sarıldık, öpüştük. Sonra ben mutfağa kahvaltı hazırlamaya gittim. O ise gerindi, uyanmaya çalıştı, telefonunu kurcaladı, "Hadi, kalk artık." diye seslendikten sonra bir geldi, beni öptü, sonra kedi ile oynamaya başladı. Buna tamamım, çünkü kediciğin oyuna ihtiyacı var, ben eskisi gibi koşup yuvarlanamıyorum, sabahtan birazcık oyun fena olmaz diye düşünüyorum. Kaldı ki sesleri güzel geliyor, mutlu oluyorum.

Kahvaltıyı hazırladım, kocamı çağırdım. Bir türlü gelemedi. Seslen, seslen, seslen... Oyun iyi güzel ama bizim de yetişmemiz gereken bir işimiz var. Neyse geldi, kahvaltı yaptık. Hala keyfimiz yerinde, bir sorun yok. Sonra kalktık, oyun oynamaya devam etti. Haftasonundan ütü yapmadığım için ütülü gömleği yoktu ve onu ütülemeye başladım.

Hazırlanmaya başlamıştır diye umut ediyordum, ama don atlet görünce hafiften bi' kaşım kalktı. Mesainin başlamasına 10 dakika vardı, ve hala hazırlanma namına bir şey yapmamıştı, ve yapmaya da niyeti yok gibi görünüyordu, çünkü ben ona kızmaya başlarken yatağa yüzükoyun kendini atmış bir şekilde balina gibi duruyordu.

O esnada dişlerimi fırçalamaya gittim. Giderken "Hadi." dedim, "Hadi artık, kendimi çocuk bakar gibi hissediyorum, hadi demekten yoruldum."

Bir anda bakışları değişti. Bu söylemim kocanın bir ağırına gitsin, bir bozulsun, ergen davranışları yetmezmiş gibi ergen dili ile konuşmaya başladı. Ve öfke dolu bir ifadeyle tam olarak şunu dedi: "O kadar iyilik yapıyoruz hale bak, ben senin komutlarını yapmak zorunda değilim, geç kalıyorsan servisle git."

Hiçbir şey söylemedim. Dişlerimi fırçaladım, hala üzerimde duran mutfak önlüğünü çıkardım, çantamı topladım, merdivenin başına oturdum ve kendisini beklemeye başladım.

Hazırlandı geldi, kapıyı açtı, ayakkabılarımızı giyip dışarı çıktık. Asansöre bindim, kapıyı kilitledi, bir adım attı, sonra bir şey unutmuş olduğunu fark etti - büyük ihtimalle arabanın anahtarı çünkü eve gelir gelmez sabit bir yere koymak yerine bir yere fırlatıyor ve her sabah nerede bu anahtar diyerek evde anahtar arıyoruz- ki geri döndü, içeri girdi. Aradığı şeyi aldıktan sonra çıktı ve biz yine evden çıktığımızda mesai çoktan başlamıştı.

Kalbim kırıldı. Tek kelime edesim yoktu. Kızgınlık değil de kırgınlık hissettiğim zamanlarda sanki bir bulut üstündeymişim, gerçeklik algımı yitirmişim gibi bir hal alıyorum. O an beni evire çevire dövseler acı hissetmem gibi geliyor, o kadar kopuyorum. Söylediği şey aklıma geldikçe daha çok acıttı, gözlük vardı gözümde, ağlama dedim kendime ağlama, tut, dudaklarımı ısırdım, olmadı. Kontrolsüzce yaşlar akmaya başladı gözümden, bu ara zaten fena, kontrol etmek gerçekten çok zor. Çok ağlamadım hamilelik döneminde, ama eskiden dokunan şeyler şimdi daha da dokunur oldu. Bu sabahki yaşadığımız da benzer bir şeydi aslında.

"O kadar iyilik yapıyoruz." dedi. Beni işe bırakmak onun gözünde bana yaptığı bir iyilik yani. merhamet etmem gerekiyor sanırım. Ki ehliyet almak için çalışıyorum şu an. Bir ay sonra sınavım var. Arabayı bana vermenin planlarını yapıyor, araba kullanmayı sevmiyormuş çünkü. Peki.

Yemek yaparken onun damağına göre hazırlık yapmam, donunu yıkamam, çamaşırlarını ütülemem, alışverişini yapmam, meyvesini soyup vermem, öğle yemeğini hazırlamak için gece on buçuğa kadar ayakta kalmam... Bunların hiçbiri iyilik değil. Bunları yaparken ebeveyniymiş gibi davranmamı kabul ederken diğer tarafta bir uyarı alınca evin erkeği kesilmesi ne komik.

Yapmak zorunda değilim. Hiçbirini. Biliyorum. Ama sorumluluk alıyorum. Evlendiğinde insanlar sorumluluk almalıdır, çünkü sadece sevişmek için birlikte olunmuyor, yaşamı devam ettirmek için daha pek çok şey var yapılması gereken. Biz de bazılarını beraber yapıyoruz, bazılarını ben tek başıma yapıyorum. Sorun; tek başıma yaptıklarımın onun tek başına yaptığı şeylere göre çok daha fazla olması. İşin zihinsel yorgunluğunun farkında değil, çünkü beraber yaptığımız işlerde bile -temizlik yapmak, çamaşır asmak, makine boşaltmak vb.- ona eyleme başlaması için gerekli ateşleyiciyi ben veriyorum. Kedinin kakasını ben demeden temizle işte, Çamaşırları makineye ben demeden atıver, ya da sor, yıkanacak mı bunlar diye, evin süpürülmeye ihtiyacı varsa beni bekleme, süpür, çöpü ben demeden kapının önüne koy, ekmek alınması gerekiyor mu kontrol et.

Çok mu şey istiyorum, bilmiyorum.

Yardım talep etmeye değil, sorumluluk almaya, iş almaya meğilli biriyim. Bunun farkındayım. Ama her ne kadar evlenmeden önce kocamın ailesi tarafından yetiştiriliş şeklini bilsem, onun buna rağmen esnemeye çalıştığını bilsem, elinden geleni gerçekten yapmaya çalıştığını bilsem de bazen yetmiyor. Daha fazlasını istiyorum. Hakkım var mı yok mu emin değilim. Değerli gördüğüm insanlarla çatışmaktan hiç hoşlanmam, kavga etmeyi beceremem, çoğunlukla hakkını aramayı da. Uyumlu olmayı tercih ederim. Fazla uyum gösterip karşıdaki rahata alıştıktan sonra carlayınca da böyle ağzımın payını alıyorum işte.

Arabadan inerken beni durdurup "Bak bakayım bana." dedi. Gözlüğümü kaldırıp ağlamış mıyım diye kontrol etti. "Görüşürüz." dedim sadece.

Üzüldüğünü biliyorum. Ama ben de üzgünüm. Değilmiş gibi davranamayacağım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder